Bugün günlerden 10 Ocak.
Yani 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü.
Çalışan gazeteciler günü, gazetecilik mesleğini icra edenleri onurlandırmak için 1962’den beri
10 Ocak günü düzenlenen Türkiye’ye özgü bir kutlama gündür.
10 Ocak için meslek kuruluşları, genel ve yerel siyasiler kutlama mesajları yayımlıyor.
Meslek kuruluşları tarafından etkinlikler düzenleniyor.
Bugün ben size uzun yıllar Ankara’da gazetecilik yaparken 12 Haziran 2001 tarihinde genç
yaşta aramızdan ayrılan rahmetli Berat Yurdakul’u kısaca tanıttıktan sonra yaşanmış bir
olayını anlatmaya çalışacağım.
Ordu'da 1948 yılında doğan Yurdakul, Gazetecilik Yüksek Okulu'ndan mezun oldu.
İlk yazıları 1967 yılında Ulus Gazetesi'nde yayınlanan Yurdakul, 1971 yılında Ankara Ekspres Gazetesi'nde çalışmaya başladı.
Milliyet Haber Ajansı, Yeni Asır, Barış, Günaydın ve Sabah gazeteleri ile Anadolu Ajansı'nda çalışan Yurdakul, Türkiye Spor Yazarları Derneği ile Foto Muhabirleri Derneği'nin
yönetimlerinde görev aldı.
Berat Yurdakul, evli ve bir çocuk babasıydı.
Ankara'da foto muhabirlerinin duayenlerinden olan Yurdakul, renkli ve esprili kişiliğiyle
tanınıyordu.
Ordulu arkadaşımız, meslektaşımız rahmetli Berat Yurdakul nam-ı diğer Yula Berat’ın, dönemin Sabah Gazetesi yazarı Selahattin Duman’ın köşesine taşıdığı yaşanmış bir olayını
sizlere aktaracağım.
Selahattin Duman’ın yazısı Yurdakul Ordu’da son yolculuğuna uğurlandıktan 9 gün sonra 21
Haziran 2001 tarihinde Sabah gazetesinde yayımlandı.
İşte o yazının özeti:
“Dostlar birer ikişer aramızdan ayrılıyor. Medyadaki ömür yaşının 40-50 olduğunu gösteren istatistikleri doğrularcasına.. Gidenin ateşi düştüğü yeri yakıyor ama asıl ciğeri yanan;
uzaylılar konusunda açık düşen medyanın kendisi..
Medyanın ciğeri neden mi yanık? Gazetecilik mesleğine başladığım yıllardan tanıdığım
rahmetli Kazım Pamuk bugün hayatta olsaydı, adım gibi biliyorum ki;Uzaylıların ziyareti
medyada başka bir boyutta tartışılırdı..
Rahmetli Kazım ne yapar eder; dünyayı ziyaret eden uzaylılar tarafından hazırlanmış bir
raporu (!) ele geçirir; Türk basınında ilk defa; sloganıyla yayınlatırdı..
Bir hafta evvel kaybettiğimiz Berat Yurdakul da çok iyi gazeteciydi ancak ne Berat ne de benim kuşağımdan birisi Kazım Pamuk ile rekabet edemezdi..
Berat'ta kararlılık ve cesaret vardı...Kesikbaş cinayetini hatırlarım...Ankara'nın Hasköy semtinde mahallenin bebeleri futbol oynadıkları topu biraz ötedeki dere yatağına kaçırıyorlar...Çocuklardan biri topu getirmeye gittiğinde ayağı başka bir şeye takılıyor..
Topa benziyor ama top değil..
Tepiklediği şeyin kesik bir insan başı olduğunu farkeden çocuğun feryadıyla başlayan
curcunaya yetişen polis, esaslı bir cinayet ile karşılaşıyor..
Berat da gazeteci olarak orada..Çalıştığı gazetenin Genel Yayın Müdürü merhum Cemalettin Ünlü heyecanla gelecek fotoğrafları beklemekte.. Başlığını hazırlamış bile..
Kesik başın esrarı..
Olayı inceleyen cinayet masası elemanları delil aramakta.. Bu sırada fotoğraf çekecek olan
polis memuru, makinesine film takmadığını fark ediyor.. Amirine çaktırmadan Berat'a; Filmini bana ver.. Ben sana haber kıyağı yaparım diyor ve Berat da kabul ediyor..
Yaptığı kıyak da şu: Filmini emanet aldı ya! İlk tahkikattan sonra kesik başı gazeteye sarıp bir fileye koyuyor, Berat'ın eline tutuşturuyor.. Berat, kesik başı gazeteye götürecek..
Fotoğraflarını çektikten sonra alıp emniyete teslim edecek..
Yazı işlerine girdiğinde Cemalettin Ağabey'in kendisini ayakta karşılaması;Getirdin mi? diye filmi sorması bundan..
Berat haberin kendisini getirmiş.. Buyur abi manşetin..deyip
gazeteye sarılı kelleyi yazı işleri masasına koyuyor..
Paketi açıp da kesik başla gözgöze gelen genel yayın müdürü;Şak! diye oracıkta düşüp bayılıyor..
Sen şimdi gel de böyle bir hizmeti, iki dil konuşan Boğaziçi mezunu bir muhabirden bekle..